İçeriğe Yönlendir

Otomobil Kiralarken Dikkat Edilmesi Gerekenler


Kubilay Evis

Recommended Posts

Kubilay Evis

İyi geceler sayın forum üyeleri.

 

Henüz çaylak olarak editörlük yaptığım, çoğunuzun da bildiği otopark.com'da yayınlanan Hyundai i30 ve Toyota Auris karşılaştırma testinin altında yatan, yaşanmış ancak yaşanmaması gereken bir olaya tanıklık eden köşe yazısını sizlerle paylaşmak istedim. İleriki günlerde araç kiralayacaklara rehberlik edebilecek bu makaleyi okumanızı tavsiye ederim. Çünkü bizim ülkemizde "çakal esnaf" modeli oldukça yaygın... Hiç beklenmeyecek bir olaya şahit olabilir, hatta bu olaydan maddi ya da manevi zararlı çıkabilirsiniz.

 

Link

Yorum bağlantısı
Zafer Ayvacı

 

Aylar süren çabanın sonucunda Toyota’dan Auris koparmayı başardığımız için mutluyduk. Hem sitedeki Japon otomobili eksikliğinden, hem de düzenli test aracı alabileceğimiz yeni bir markaya duyduğumuz ihtiyaçtan ötürü, bu bizim için önemliydi. Zira VW Grubu, Mercedes ve Mazda haricinde araba temin edebildiğimiz başka firma yoktu.

Auris’in gelişine yaklaşık 1 hafta kala, bu başarıyı bir karşılaştırmayla taçlandırmaya karar verdim. O sıralar Hyundai i30 testi talepleri yoğunlaşmış, benim de aklımdan bir tane kiralama fikri daha sık geçer olmuştu. Hatta evimin dibindeki rent-a-car şirketinin önünden her geçişimde arabayı görüyor, kendimi zor tutuyordum. Maamafih, iki günlük bir kiralama macerasının maliyeti malumdu ve harcamalarıma bir de bunu eklemek istemiyor, sabırla Hyundai Assan’dan test aracı bekliyordum.

Ancak bu karşılaştırma, kaçırılmayacak bir fırsattı ve cebimden çıkana değecekti. Kararı alırken yanımda Arda ve Murat vardı, derhal sözünü ettiğim rent-a-car’a yöneldiler.

Ne var ki, Auris’in geleceği günlerde araba rezerve edilmişti. Canım sıkılmıştı; ama halen i30 kiralayan tonla başka firma vardı. Olaya Sinan da dâhil oldu ve harıl harıl her birini aramaya başladık.

Ama bulamıyorduk. Aylardan Haziran’dı ve hepsi rezerve edilmişti. Derken…

 

Test aracı kiralamak

 

Mecidiyeköy’de bir yerde yakaladık. 1 gün bize yeterliydi; planımız Auris’in geldiği ilk gün yani Çarşamba, sabahtan akşama kadar onunla vakit geçirip fotoğraflarını çekmek, sonraki günse devreye i30’u sokup ona yoğunlaşmak ve nihayet Perşembe gecesi arka arkaya videolarını çekmekti.

Fakat firma iki günden az kiralamayı kabul etmiyordu. Günlüğüne de 150 lira istiyordu. Pahalıydı, ama başka çaremiz de yoktu. Bu karşılaştırma bize toplam 300 TL artı mazot masrafına mal olacak gibi görünüyordu. Teste birkaç gün kala rezervasyonumuzu yaptırdık.

Çarşamba sabahı Arda Auris’i almaya giderken, ben de i30’a gittim. Yer tarifi için firma yetkilisini aradım, gayet kibar biçimde izah etti. Zaten bayağı merkeziydi.

Büroya girdim. Tam önceden konuştuğumuz saatte orda olmama rağmen 1 saate yakın önceki müşterinin arabayı getirmesini ve kontrolünü bekledim. Zamanım kısıtlıydı; derhal arabayı alıp fotoğraflarını çekmeli ve Auris’le karşı karşıya getirmeliydim. Bu arada biraz sohbet ettik.

Hayatımda ilk (ve muhtemelen son) kez araba kiraladığım için bariz bir kaideyi gözden kaçırmıştım: kredi kartı. Prensip olarak asla kredi kartı kullanmadım, ancak firmaya gitmeden evvel bu tür bir aksiliğe karşı 300 TL kiraya ek olarak bankamatikten 500 TL daha çekmiştim.

Görevli, bana kredi kartının bir gereksinim olduğunu ve normalde 900 TL provizyon çekildiğini söyledi. Ben de yanımda toplam 800 lira olduğunu, zaten tüm bilgilerimi vereceğimi, sorun çıkmayacağını söyledim. Karşısındaki ortağıyla bakıştılar, sonunda razı oldular.

İşin komiği, bu diyalogdan biraz sonra, arabanın gelmesini beklerken aramızda şöyle bir konuşma geçti. Yeni Mercedes C’yi sormuştum; eğer i30’dan memnun kalırsam ardından aynı yerden bir de C kiralamak geçiyordu aklımdan, zira birkaç aydır Mercedes’le aramız nanemollaydı. Filolarında C ya da başka bir lüks sınıf araba olmadığını, çünkü birkaç ay evvel benim gibi kredi kartı olmayan birinin A3 kiralayıp Suriye’ye kaçırmaya kalkıştığından bahsetti! Hadise sabaha karşı vuku bulduğu için, arabanın vericisinin gönderdiği sinyallere vaktinde uyanamadıklarını, ancak neyse ki aracın sınıra takıldığını ve sonunda geri aldıklarını anlattı. Bu olaydan sonra da lüks sınıf işine girmediklerini söyledi.

Kasko anlaşması da dâhil olmak üzere gerekli evrakları imzaladım, ama araba hala gelmemişti. GPS’ten takip ettikleri kadarıyla birkaç dakika içinde varacaktı. Kalkıp ofisin penceresine gittim ve dışarıyı seyre daldım. Gerçekten de 2 dk. sonra araba geldi.

Bundan sonrası Charlie Chaplin’in sessiz filmleri gibiydi. Önceki müşteri, son derece geniş bir yere geri geri park ederken arkasındaki Insignia’ya vurdu. Sonra biraz öne ilerleyip arabadan indi. 20’lerinin sonlarında, bıçkın bir delikanlıydı. i30’un arkasına geçip etraftaki esnafla beraber o da darbeye göz attı. Ama bu oldukça kısa sürdü, görünürde pek bir şey yok gibiydi.

1-2 dk. sonra kiralama şirketinin araçları kontrolden sorumlu diğer yetkilisi, müşterinin yanına geldi. Az evvelki olayı görmemişti. Müşteri de, yukarıdan gördüğüm kadarıyla bundan söz etmedi zira ilk etapta arabanın arkasına bakmadılar.

Sonraki dakikalar, firma görevlisinin elindeki kâğıda bakıp notlarını ve arabanın sağını solunu kontrol etmesi, ardından müşteriye sorular sorması, delikanlının da hararetli jestlerle elini kolunu sallayarak bunları yanıtlamasıyla geçti. Bulunduğum yerden birbirlerini önceden tanıyor gibi gözüküyorlardı; sanki çocuk buradan sık sık araba kiralıyor ya da görevlinin yakın arkadaşı gibiydi. Zaten nihayetinde tokalaşıp öpüşerek oradan ayrıldı.

Böylece aşağı, i30’un yanına indim.

Araba çok kirliydi ve irili ufaklı vuruklarla kaplıydı. İçi de fotoğraflarından göreceğiniz üzere fazlasıyla yıpranmıştı. Görevli arkadaş bana gövdedeki darbeleri ve içerideki kusurları tek tek göstererek hasar tespit kâğıdına not aldı. Çok da üzerinde durmadım; hem acelem vardı hem de, zaten arabayı aldığım gibi bırakırsam, sorun olmayacağını düşünüyordum. İçine atlayıp evin yolunu tuttum.

 

Sıradan bir gün

 

Ertesi gün benim için herhangi bir ilkbahar Perşembe’si olarak başladı. Yani sabah 9 civarı yataktan kalktım, önce bilgisayarımın başına geçip mail’lerimi, yorumları ve girilen haberleri kontrol ettim. Ardından kahvaltı edip, evvelsi gün Arda’ya çektirdiğim fotoğrafları kontrol ettim.

Normalde tüm fotoğrafları ben çekiyorum, ancak önceki günü çok yoğun geçmişti ve karnımı doyurmaya bile zor vakit bulmuştum. i30’u gene ben çekmiştim de, Auris’i Arda’ya teslim edip yemek için daireme çıkmıştım.

Arda’nın bu konuda pratiği olmadığı için, tahmin ettiğim gibi fotoğraflar felaketti. Perşembe kahvaltıdan sonra otoparka inip baştan hepsini kendim çektim, arabanın sağını solunu inceledim. Ardından hafta içi her gün olduğu gibi, ders vermek için evden çıktım.

Otomobili de tanımak için erken çıkmıştım, biraz dolaştım. Sonra ilki Sarıyer, diğeri Maslak’ta olmak üzere ikişer saatten toplam dört saat olmak üzere dersimi anlatıp Fenerbahçe’deki evime döndüm. 22:30’du.

Herhangi biri için bu neredeyse günün sonu anlamına gelirken, benim için henüz yeni başlıyordu. Perşembe’leri halı saha maçım vardı; o gün de evime 10 dk. mesafedeki tesislere gidip maçımı yaptım. Çıktığımda Arda ve Muhip, i30 ve Auris’le sahanın önünde beni bekliyordu. Sinan’ınsa taşınma işi vardı ve henüz müsait değildi. 00:30’du.

Gecenin devamını az çok biliyorsunuz: Auris testinin sonlarına doğru Sinan da aramızda katıldı, çekime başladıktan yaklaşık bir buçuk saat sonra ondan inip i30’a geçtik. Onda da bir buçuk saate yakın zaman geçirdik, bu sırada kameraların yedek pilleri de bitti, çekimin sonunu ancak cep telefonlarımızla getirebildik. Eve döndüğümde saat sabaha karşı 4’e yaklaşıyordu. Bitkin ama mutluydum, hakiki bir otomobil karşılaştırması çekmiştik.

 

Ben neler yapmışım böyle?

 

Ertesi gün, öğleden sonra i30’u teslim etmek için Meciyeköy’e geri gittim. Telefon açıp geldiğimi bildirdim. Kontrolör arkadaş inip beni karşıladı ve arabayı incelemeye koyuldu.

Uzun tetkikler sonunda, bana sağ marşpiyenin önünde bir yeri gösterdi. Parçayı boydan boya kaplayan vuruklardan sonuncusunu, ön sağ tekerleğe en yakın ve en alttakini işaret etti: “Abi ordan göremezsin, eğilmen lazım.” Hakikaten de iyice başımı eğdiğimde, orada bir darbe vardı. Ama bunun bana mal edilmek üzere olduğu aklımın ucundan bile geçmiyordu zira; 1) o denli kirli bir arabada, aynı parça üstündeki onca vuruk arasına gerçekten yeni biri, hem de o kadar ölü bir noktada, eklense bile bunu fark etmek neredeyse imkansızdı ve, 2) o darbenin bana ait olmadığından adım gibi emindim.

“Abi bunla çok sık karşılaşıyoruz, mantarlara ya da kaldırıma falan müşteriler burayı vuruyor.” Cevap vermeme kalmadan “…ama içerden hiçbir şey anlamazsın, hissedilmiyor” diye tamamladı.

İstisnalar hariç test araçları evimin ya da öğrencilerimin kapalı otoparkları dışında başka yere park edilmez. Dışarı çıktığımız vakit devamlı onları süreriz ve hep hareket halindeyizdir. Bu da genelde gece geç vakitlerde olur. Yani alışveriş vb. gündelik işlerde kullanma, sokak aralarında daracık yerlere bırakma ya da kaldırıma çıkma gibi durumlar pek olmaz.

Benim aklımdan bunlar geçerken, görevli bu kez sağ yan aynayı gösterdi. Aynanın dış tarafında, sinyal lambasının camı hafif çatlamıştı. Marşpiye gibi ayna da irili ufaklı çizik ve darbelerle doluydu. Ancak arkadaş bu kez onların arasından bana en uç noktada, gene altta kalan yaklaşık 1,5 cm’lik bir çatlağı gösterdi.

“Abi bunu bir yere çarpmış olabilir misin? Başka bir arabaya falan sürttün herhalde…”

Hoppala. İki günlük test esnasında, i30 beklentimin ötesine geçerken, artık şuurumu nasıl kaybettiysem… Ciddi ciddi hafızamı zorladım, ancak hep trafiksiz saat ve yollarda kullandığım için, o ayna başka bir objeye yaklaşmamıştı bile.

Yetkili sonunda arabanın içine geçip kontrollerini tamamladı ve elindeki kâğıda bu iki hasarı not etti. Halen darbelerle ilgili sorular sormayı sürdürüyordu, “şu olabilir mi” yahut “bunu yapmış olabilir misin” gibi. Üslubu arkadaşçaydı, ondan durumu ciddiye almamayı sürdürüyordum.

Ardından yukarı, ofise çıktım.

 

Ders vakti

 

Beni, ilk ziyaretimde görmediğim biri karşıladı. İçeri buyur etti, içecek ikram etti. Çok yorgundum ve bir an önce arabayı teslim edip, depozitomu geri alıp evime dönmek istiyordum. Yemek yemem lazımdı çünkü akşam bir başka derse yetişecektim.

Benim aklımdan bunlar geçerken o, aşağıdaki kontrolörle telefonda görüştü; “Marşpiye? Hmm… Sinyal lambası da? Tamam…”

Bundan sonraki 10-15 dakikayı sanırım ömrüm boyunca unutmayacağım. Beyefendi, aşağıdaki görevlinin “tespit ettiklerini” bana tekrarladı ve bunların bedelinin benden alınacağını söyledi. “Nasıl yani” dedim. “Bayağı” dedi, “arabayı vurmuşsun”. “Arabanın kaskosu yok mu” dedim. “Kaskonun bozulması bana en aşağı bin lira masraf” dedi, “vereceksen kaskoya yaptıralım”. “E peki” dedim, “ne kadar alacaksınız benden?” “Valla marşpiye 150-200’e boyanır, sinyal de nerden baksan 100-150 bir şeydir” dedi. “E peki” dedim, “marşpiyenin üstünde en az 4-5 vuruk daha var, yaptırınca onlar da tamir olacak, onların parasını niye ben ödüyorum?” “O seni ilgilendirmez” dedi. Bu sırada ortağı da ofise geldi ve karşı masaya oturdu.

Ortalık pis kokmaya başlamıştı. Elim telefona gitti, fikir danışmak için Murat’ı aradım. Karşımdakinin de duyması için görüşmeyi hoparlöre aldım. Murat kibarca kasko ve kurumsallık üstüne diyalog kurmaya çabalarken, firmadaki sorumlu sesini iyice yükseltmeye ve seviyeyi iyice alçaltmaya başladı. Karşı masadaki ortağı “niye konuşuyosun ki, ben olsam dinlemem bile” diyerek araya girdi. Telefon görüşmesi, karşımdakinin “tamam darbeleri kaskodan yaptırıcaz, bana rayiç bedelini ödeyeceksiniz” diye diretmesi ve ardından benim Murat’a “iş boyayla başladı, şimdi bin liraya çıktı, herhalde birazdan ev tapumu isteyecekler” dememle son buldu.

Ortam fena halde gerilmişti. Adam kasko paramı istiyorum diyor, başka da bir şey demiyordu. Ben içerideki 500 liramı geri almak bir yana, artık bari bir-iki yüzünü kurtarabilmenin peşindeydim. Geri vitese taktım, “tamam” dedim, “hasarın bedeli neyse alın, gerisini verin gideyim”. Tam bu anda, gözlerimin içine bakarak “sen şerefsizsin, arkadaşın da şerefsiz” dedi.

Onların çöplüğündeydim, elim kolu bağlı vaziyetteydi. Ortalık leş gibi kokuyordu ve kafamın üstünde akbabalar turlamaya çoktan başlamıştı.

Sadece “teessüf ederim” diyebildim.

Kaostan güç alan adamı bu söz şaşırtmış gibiydi. O da “hayır ben teessüf ederim” dedi. Yani bir anda film kara komediye geçiş yaptı. Bu esnada içeri girdiğini fak etmediğim, firmadakilerin ahbabı bir dayı karşı masanın önündeki sandalyeye oturmuştu ve araya girdi. Ortamı yumuşatma amaçlı, “aranızda anlaşın” minvalinde birkaç kelam etti. Patron “tamam kardeşim, sen git ben seni ararım” dedi. Ayağa kalktım, elini sıktım, “telefonunuzu bekliyorum, kolay gelsin” dedim ve çıktım.

Bu olayın üstünden yaklaşık 3 ay geçti ve elbette arayan soran olmadı. Ben de midemdeki yumruyu sindiremediğim için aramadım. İşin aslı şu ki, yediğim hakaretler ve çaresizliğimin bıraktığı manevi izler yanında, kaybettiğim 500 TL bir hiçti.

Haksız olma ihtimalimi saklı tutarak durumu şöyle yorumluyorum: O kiralık araçlar kasten öyle vuruklar içinde ve kirli tutuluyor ki, teslim aşamasında tüm darbeler not düşülürken, benim gibi dikkatsiz müşteriler bazı detayları gözden kaçırsın. Ardından müşteri aracı geri getirdiğinde, başta not düşülmeyen o detaylar ona yıkılıyor. Masraflar kaskodan değil, müşteriden alınan provizyondan çekiliyor. Elbette hasar tamir edilmiyor, ve ön ödeme safhasında imzalanan tüm sözleşmeler de bu prosedüre uygun hazırlanıyor. Böylece, toplanan tüm bu paralara rağmen filodaki araçlar, vuruk içinde gezmeye devam ediyor.

Neticede, günlüğü 400 TL’ye bir Hyundai i30 kiralayarak, hayatımın vahim derslerinden birini daha almış bulundum.

Detaylandırdığım bu 2-3 günü çok da istisnai sanmayın. Yaz ayları hariç hemen her günüm bu tempoda geçiyor ve çoğu test aracıyla bir badire atlatıyoruz. Ancak bunlar genelde çok daha sempatik nitelikte oluyor ve beni ne kadar yorsa da, bana yaşlandığımı değil yaşadığımı hissettiriyor. Dışarıdan bakınca belki de dünyanın en güzel işini yapıyoruz, ancak videolarda izledikleriniz buzdağının yalnızca görünen kısmı.

Tüm bu yaşananlara ve şimdiden on binlerce lira içerde olmama rağmen, size hep hayalini kurduğum hayatı sürdüğümü söyleyebilirim. Yaptığım seçimlerden en ufak bir pişmanlık duymuyorum.

Sevgiler,

And

 

www.otopark.com

  • Beğen 3
Yorum bağlantısı
Onur Oflaz

Ne kadar dikkat edersek edelim gözden kaçan bi yer illa ki olacaktır. Kıraladığın yeri iyi seçmek gerek bence

  • Beğen 1
Yorum bağlantısı
Kubilay Evis

Link aktif degil.

 

Linklerimiz aktif aslında ama sunucu hataları nedeni ile ufak pürüzler yaşıyoruz maalesef.

Zafer abi, eline sağlık.

Yorum bağlantısı
Hüseyin Sönmez

İyi topuğundan vurmamışlar, küçük oto kiralamacıları dediğin kendi çapında mafya bir çoğu dolandırıcı canı yanmayan yok gibi, galericiler keza öyle zaten kiralamacılar ile galericiler hep aynı oluyor arabanı sat diye götürürsün kiraya verirler.

  • Beğen 1
Yorum bağlantısı
Ali ÇAKIR

Kurumsal firmaların önemi bu noktada ortaya çıkıyor.Kira sözleşmesi haricinde tek bir imza bile istemiyorlar.

  • Beğen 1
Yorum bağlantısı
Fatih Avcı

Valla inanilmaz sabirliymissiniz. Benim basima daha ilginc bir olay geldi. Özel bir günümde 1 haftaligina bir arac kiraladim tabiki kiralarken kredi kartimin bilgilerini almislardi ama provizyon cekilmemisti kartimdan bir hafta sonra hersey guzel arabayi teslim ettim hic bir sıkıntı cikmadi aradan bor ay gecti kredi kartimdan 1000 tl cekim yapilmis ve benden habersiz ekstreyi inceledim bir baktim kiralama sirketi akabinde firmayi aradim o kibarlikdan kirilan abiler canavar olmus telefonda ceza yemissin onlari tahsil ettik dediler bende tamam ceza yemis olabilirim benim bilgim dahilimde neden bu islemi yapmadiniz dedim sanami soracagiz dediler bende ceza makbuzlarini istedim gonderecegiz dediler tık yok. Hic tekrar aramadim direk bankayi aradim bilgim olmadan kartimdan cekim yapilmis dedim aninda param iade edildi ve tazminat davasi actim o canavar abiler her gun beni yapma etme diye aradilar sonuc artik o firma yok =)

  • Beğen 5
Yorum bağlantısı
Şahin Topaloğlu

E tabi dikkatli olmak lazım ancak kibarlığın bu kadarıda biraz fazla olmuş....

  • Beğen 1
Yorum bağlantısı

Geçmiş olsun bu durumlarda kesinlikle sokak arası kiralama firmalarina bulasmamak lazım ne kredi karti provizyonu ne de nakit. Hepsi mafya kilikli. 100 fazla veririm ihtihacim varsa kurumsal kiralarim. Neyse ki ucuz atlatmissiniz. Açık senet altına imza atıp başına ne bela alanlar var.

Yorum bağlantısı
Oktay Demirağ

Yazı gerçekten bir ders. Yılda en fazla 2 veya 3 defa araç kiraliyorum. Kiralamadan, gorevli ile kontrolde cep telefonuna, videoya iç dış detaylıca çekiyorum. Teslim ederken de yine gorevli ile tekrar video ya çekip teslim ediyorum ancak aracın altını bilemiyorum tabiki.

  • Beğen 1
Yorum bağlantısı
Osman Nuri Köknar

İki üç kere araç kiralama ihtiyacı doğdu ve hepsinde hiç düşünmeden kurumsal firmaları tercih ettik. Hiç birinde de sıkıntı yaşamadık. Aracın deposunu fulleyip teslim ediliyordu ben bir iki diş eksik teslim ettiğimde hiç lafını bile etmeyip kabul ettiler. Teslim alma noktası ve teslim etme noktalarının fazla olması da ayrı bir güzellik.

  • Beğen 1
Yorum bağlantısı
Taner Gündüz

Üzücü bir olay bu gibi durumlarda tanıdığın bildiğin yerlerden şaşmayacaksın çok zor durumda kalabiliyor insan.

  • Beğen 1
Yorum bağlantısı
Ali Gürsoy

Geçmiş olsun kardeşim . Bu tarz yerlere hem tek gidilmemeli hemde pasif davranılmamalı . Genelde kendini çok yükseklerde gören küçük insanlar topluluğu oluyor malesef ...

  • Beğen 2
Yorum bağlantısı
Ertan Alptekin

Demek ki firmadan firmaya değişiyor. Yaklaşık 8 yıl önce biz de araba kiralamıştık. O kadar acelemiz vardı ki hemen gitmemiz lazımdı. Tabi ki araç geç geldi. Biz de hemen alıp gidelim dedik. Ama adam durun dedi. Bakın burada bir kaç ufak tefek vuruk var dedi. Arabayı almadan bunlara bakmanız gerek dedi. Yoksa bunları sizin yaptığınızı söyleyip paranızı alırlar dedi. Acemilik işte... İşte böyle esnaf da var...  

  • Beğen 1
Yorum bağlantısı
Kubilay Evis

İyi dilekleriniz için hepinize teşekkür ederim. Gerçekten zor bir durum. Umarım birilerine yararım dokunmuş olur forum sayesinde.

  • Beğen 1
Yorum bağlantısı
Semih Güney

Geçmiş ve bir daha başınıza gelmemesi dilegiyle...

Hayatımda bir kez araç kiraladım ve oda böyle mahalle arasında bir yerdi. Yeni açılmış olması beni cezbetti ve bir gazla girip içeri dizel fluence kiralamıştım. Rezerve saatinden önce araç yıkandı, yağı suyu ve hasarları kontrol edilip öyle teslim edilmişti. Herhangi bir previzyon yada depozitoda istememişlerdi. Tek sıkıntı boş senet imzalamam gerektiğini bunun sadece prosedür olduğunu söylemişlerdi, gençlik cahillik her ne ise ona uyup imzaladım. Allahtan başımıza bir iş gelmeden arabayı teslim edip, senedi alıp yok etmiştim. Bir daha kurumsal firmalar dışında hayatta bulaşmam bu işede

Yorum bağlantısı
Sani Gerşon

Geçmiş olsun.

Araç kiralarken niye hep kurumsal firma seçtiğimi bir daha hatırladım. 800TL'ye değil de, şerefsiz lafına... Kredi kartı verseydiniz banka ile anlaşmaları gerekirdi aslında diye düşünüyorum. Nakit paranın üstüne konmak iyi geldi sanıyorum...

  • Beğen 1
Yorum bağlantısı
  • 7 ay sonra...
Özgen Acar

100 liraya böyle çakallardan kiralayıp derde gireceğime 150 veririm kurumsal bir firmadan kiralarım

Yorum bağlantısı
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...